Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Biraz Politika: Kürt Açılımı

biliyorsunuz son dönemde gündemimizi en çok işgal eden konulardan bir tanesi bu. esasında tartışılabilir noktaya gelmiş olması, pkk ve savaş olarak görülmekten ve dolayısıyla sadece askeriyenin ilgi alanı olmaktan çıkmış olması bile önemli birer aşama. yani sadece bu tartışmayı başlatmakla bile konuyla alakalı bir miktar yol alınıyor esasında. başlangıç noktasındaki tek fayda bir miktar ilerlemekten ibaret de değil aslında. akp'nin başlangıç stratejisi olası muhalefeti bastırmak-yok etmek açısından gayet mantıklı duruyor. şu anda ortada bir plan, proje, yapılacaklar listesi falan yok -zaten vatandaşa plan değil pilav lazım düsturunun devamı olur kendileri ki bu bambaşka bir yazının konusu olmaya adaydır- ama günlerdir hiçbir şey üzerine çok şey konuşuyoruz, hiçbir şeyi destekliyoruz veya karşı çıkıyoruz. düşünün akp şunları şunları yapacağız, federasyon olacağız eğitim özerklik vs. bir eylem planıyla çıksaydı ortaya her maddesi teker teker kamuoyunda reddedilecekti. oysa önce ortay

Yağmurun Kasveti

İstanbul’da yağmurlu bir güne uyandım bugün. Ağustos ve yağmur bir araya geldiğinde Giresun’da geçen yaz tatillerim geliyor aklıma, sabahın bir vakti kalkıp işe gelmek durumunda olmaksa bu anıyla tezat halindeydi. Daha güneşin doğacağı saatlerden kapanınca bulutlarla gökyüzü, gökyüzünden üstüme çöken yoğun bir kasvetle uyandım bugüne. İçimde sebebini kestiremediğim sıkıntılar , kafamda dolaşan flu ve karanlık hayaletler, yorgun bir gecede bir türlü tam uyuyamazken o uykuyla uyanıklık arasında görülen sıkıntılı rüyalar gibi bir sabah, boğazımda dün geceki fazla nikotinin kuruluğu, geleceğe dair büyük belirsizlikler üzerinde gayriihtiyari düşünerek geçmiş bir uyku, yorgun bir beden, yorgun bir zihin ve yorgun bir şehir, insanın İzmir’de terden ıslak ama güneşli, mutlu ve aydınlık sabahları özleyesi gelmiyor değil. Şimdi sağ tarafıma baktığımda karanlığa yükselen kuleler görüyorum, kuleler karanlığa yükseliyor.

Seçki

2003 yılının kasım ayıydı sanırım aklıma ilk iki mısra düştü, ortaokul yıllarında bir yarışma için yazdığım Atatürk temalı manzum'u saymazsak eğer. Maceranın başlangıcı oydu işte, 6 sene geçmiş neredeyse. Lise yıllarında A ttila İlhan'a özenip Erhan Güleryüz bile olamayan şeyler karalayarak başlayan şiir maceram ben büyüsem de yanımda kalan alışkanlıklarımdan oldu, umuyorum ki 2003'ten bu yana dilim de biraz gelişti, ama yine de şiir okuyan bir insan olarak kendi yazdıklarımı şiir olarak adlandıramıyorum, işte yazdıklarımdan bir seçki: Metruk Kalbimden kazısam yetmez ki seni; Karışmışken kanıma zehrin. Damarlarımdan akıp her zerreme Nüfuz etmişsin. Zihnimden kazısam yetmez ki seni; Karışmışken rüyama fikrin. Hayallerimde yarın olup her günüme Nüfuz etmişsin. Kendimi öldürsem bitmez seni sevişim Ruhuma karışmışken hayalî resmin Cisminin yokluğunda yok etsem cismimi. Ruhumu boşluğa bıraksam, İsmini mütemadiyen anıp makberde Hatırlayacak mıyım o gün mahşerde Beni âşık, beni m

Başlarken

Neden erkekler daha çok ilgilidir şiir ve yazınla? Şu kısa ömrümün ardından buna verebileceğim kısacık cevap şudur ki, hislerimizi ifade etmemiz için toplum bize çok fazla araç bırakmamıştır, ne istediğimiz gibi konuşabiliriz ne de ağlamamız mübahtır. Dolayısıyla yazmak bizim için son ve tek çaredir içimize atamayacak kadar dolduğumuzda. Ben de artık kafamın içinde biçimsizce dolaşan sözcükleri buraya dökeceğim bir anlam kaygısı gütmeksizin, bazense güncel, politik vesair konularda bir iki kelam edeceğim belki. Umarım bu benim için geçici bir heves olarak kalmaz ve uzun uzun buradan yazmaya devam ederim. Beni izlemeye devam edin diyorum öyleyse.